ABD, uluslararası politikada adeta bir dönüm noktasına imza atarak Afrika kıtasındaki son mutlak monarşi olan Esvatini’den beş göçmeni sınır dışı etti. Bu karar, göçmenler ve insan hakları konusunda önemli tartışmalara yol açtı. Göçmenlerin geri gönderilme nedenleri, bu durumun uluslararası ilişkiler üzerindeki etkileri ve insan hakları ihlalleri, tartışmaların merkezinde yer alıyor.
Sınır dışı edilen göçmenler, Esvatini’ye yeni bir hayal kurmak için giden ama burada yaşanan zorluklarla karşılaşan bireylerdi. ABD, bu kişilerin ülkelerine dönmeleri gerektiğine inanıyor. Bunun sebepleri arasında, ulusal güvenlik endişeleri ve göçmenlik yasalarının ihlali gibi maddeler yer alıyor. Ancak insan hakları savunucuları, bu tür uygulamaların etik olup olmadığını sorguluyorlar. Çünkü söz konusu ülke, mutlakiyetin hâkim olduğu bir yönetim şekline sahip ve insan hakları ihlalleri ile sıkça gündeme gelmektedir.
Söz konusu beş birey, Esvatini’de sığınmacı olarak kalmalarını sağlayacak sosyal destek ve yaşam koşullarından mahrum kaldıklarında, bu direk yaşamsal sorunlar ortaya çıktı. Göçmenler, ülkelerinde savaştan kaynaklanan zorlukları aşmak için ABD’ye umutla gelmişlerdi, fakat geldikleri topraklarda da başlarına yeni zorluklar açıldı. Öte yandan, söz konusu sınır dışı sürecinin, uluslararası göçmen politikasındaki çelişkili yaklaşımlarını gözler önüne serdiğini söylemek mümkün.
ABD’nin bu sınır dışı kararı, uluslararası insan hakları kuruluşları ve göçmen hakları savunucuları tarafından sert eleştirilerle karşılandı. Bu kararın, özellikle mutlak monarşi uygulamalarının yaygın olduğu bir bölgede insan hakları ihlallerini daha da artıracağı yönünde endişeler mevcut. Eleştirmenler, ABD’nin bu tür kararlarla mutlakiyetçi rejimleri güçlendirdiğini ve insani değerlere sırt çevirdiğini savunuyor.
Birçok uluslararası kuruluş, Esvatini’deki insan hakları ihlallerinin arttığını ve hükümetin muhalefeti susturma, basın özgürlüğünü kısıtlama gibi eylemler gerçekleştirdiğini belgelerle ortaya koymuş durumda. Bu bağlamda, ABD yönetiminin kararının bu durumu daha da kötüleştireceğini söylemek abartı olmasa gerek. Çünkü sınır dışı edilen kişiler geri döndüklerinde, zaten zor durumda oldukları ülkelerine geri dönerek daha da baskı altında kalacaklar.
ABD’den gelen bu tür kararların, sadece bireylerin yaşamlarını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda ülkeler arasındaki ilişkileri de gerilimli hale getirdiği bir gerçek. İnsan hakları ihlalleriyle suçlanan ülkelerle iş birliği yapmak veya onlarla ilişkileri sürdürmek, uluslararası ilişkilerde karmaşık bir denge kurmayı gerektiriyor. Dolayısıyla, ABD’nin bu tür kararlarının, uluslararası diplomasi üzerindeki uzun vadeli etkileri merak konusu olmaya devam ediyor.
Sonuç olarak, 5 göçmenin Afrika’daki son mutlak monarşiden sınır dışı edilmesi, sadece bireysel bir olay değil; aynı zamanda uluslararası ilişkiler, insan hakları ve göçmen politikaları açısından kritik bir dönemeçtir. Bu durum, gelecekte benzer krizlerin yaşanıp yaşanmayacağı ve uluslararası toplum tarafından bu tür ihlallere karşı ne tür önlemler alınacağı konusunda soruları da beraberinde getiriyor. Önümüzdeki günlerde bu konu üzerinde daha fazla tartışma yapılması ve çözüm önerilerinin üretilmesi bekleniyor.