Son zamanların en uzun süren çatışmalarından biri olan Gazze’de, can kaybı sayısı her geçen gün artmaya devam ediyor. Son olarak, bu trajik rakam 52 bin 400’e ulaştığı bildirildi. Sivil halkın büyük çoğunluğunu etkileyen bu insani krizin boyutları, yalnızca bölgeyi değil, tüm dünyayı derinden sarsmaktadır. Türkiye'den, Avrupa'ya, Amerika Birleşik Devletleri'nden, Asya'ya kadar birçok ülkeden kınama mesajları gelirken, yaşanan olaylar karşısında dünya genelinde nasıl bir önlem alınacağı ise belirsizliğini koruyor.
Gazze’deki çatışmalar, tarihsel olarak kökleri derinlere giden bir sorunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İsrail ve Filistin arasındaki toprak ve siyasi haklar üzerine süregelen ihtilaf, zamanla daha da karmaşık hale gelmiştir. Son yıllarda, özellikle de 2023 yılında, bölgedeki çatışmaların şiddeti artış göstermiş, sivil kayıplar ise endişe verici boyutlara ulaşmıştır.
Birleşmiş Milletler verilerine göre, Gazze’de yaşanan son çatışmalar neticesinde can kaybı sayısında yaşanan artış, dünya genelinde büyük bir infiale yol açtı. Cenevre’de yapılan insan hakları toplantılarında ve çeşitli uluslararası platformlarda yazılı ve sözlü kınamalar yapılırken, uygulanan yaptırımların yetersizliği sıkça gündeme geliyor. Gazze’deki insani durum, giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Özellikle hastanelerin ve sağlık tesislerinin bombalanması, insan hayatını görmezden gelerek yapılan bu eylemler, sivil halkı doğrudan hedef alıyor.
Türkiye, Gazze’deki çatışmaların başladığı günden itibaren sessiz kalmadı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünya liderlerine seslenerek, “Savaşın acısını en çok çekenler çocuklar ve kadınlardır. Bu trajediye dur demek için hepimizin sesi daha güçlü olmalı” ifadelerini kullandı. Ancak Türkiye’nin yanı sıra birçok ülkenin tepkisi, daha çok kınama seviyesinde kaldı. Uluslararası alanda, sorunun köklü bir şekilde çözülmesi için bir araya gelinmesi gerektiği vurgulansa da eyleme geçme noktasında hala belirsizlikler sürüyor.
Gazze'deki durumu kurtarmak için gereken adımların hızla atılması gerektiği ifade edilirken, pek çok insan hakları kuruluşu ve sivil toplum örgütü de bu savaşın biran önce sona ermesi için harekete geçme çağrısında bulunuyor. Ancak yapılan çağrılar, savaşın dinamikleri nedeniyle pek bir etki gösteremiyor. Uluslararası topluluğun zaman kaybetmeden somut adımlar atması gerektiği, her gün artan can kaybı sayılarıyla daha da acil bir durum haline geliyor.
Sonuç olarak, Gazze’de yaşanan insani kriz, yalnızca bölge halkını etkilemekle kalmayıp, tüm dünya için büyük bir sınav niteliği taşımaktadır. Can kaybının 52 bin 400’e yükselmesi, insanlığın ortak vicdanında derin yaralar açarken, çözüm yollarının bulunmaması, sorunun daha da büyümesine zemin hazırlıyor. Hem dünya liderlerinin hem de sivil toplum kuruluşlarının bir araya gelerek, bu insanlık dramına dur demesi gerekmektedir. Yaşanan bu acı olaylar, uluslararası ilişkilerde yeni bir dönemin başlangıcı olabileceği gibi, aynı zamanda insanlığın hangi yönde adım atacağı yönünde de önemli bir gösterge olacaktır. Gazze’deki trajediye karşı dünya kamuoyunun duyarsız kalmaması, geleceğimiz açısından son derece kritik bir öneme sahip.