1912 yılının 15 Nisan gecesinde hayata gözlerini yuman Titanik, sadece yüzlerce hayatı almadı, aynı zamanda olağanüstü hikayeleriyle de tarihte unutulmaz bir yer edindi. Bu trajedinin ortasında yer alan yolcuların hayat hikayeleri, unutulmaz birer ders ve insani duygularla dolu. Ancak içlerinden biri, hayata veda etmek yerine, ilginç bir şekilde olayı es geçmişti. Titanik'in en şanssız yolcusu olarak bilinen bu kişi hakkında bildiklerimizi derinlemesine inceleyeceğiz. Ancak işin ilginç yanı, onun liginde, aslında gemiye binmemesi gerektiğiydi!
Gemi yolculuğunun en prestijli simgesi olan Titanik'in tarih sahnesinde yer alması, sadece ona olan hayranlıkla değil, aynı zamanda trajedinin ardında bıraktığı birçok yanlış anlaşılma ve günlük hayata dair nota ile de öne çıkmaktadır. Titanik faciasına dair pek çok hikaye, yolcuların kaderleri, yaşamları ve hayatta kalanların bu olaya dair anıları ile birlikte zamanla şekillenirken, olayın merkezinde yer alan bir yolcunun ismi her zaman hatırlanır: Thomas Andrews. Ancak aslında onun da bir benzeri olan ve bir şekilde gemide olmayı istemeyen bir başka yolcu, bu trajedinin karmaşasında kaybolmuşçasına çıkageldi. Adı ise Edward Smith'tir.
Edward Smith, Titanik'te yolculuk yapma niyetindeydi fakat çeşitli nedenlerden dolayı gemiye bindirilmedi. Bu, yalnızca yolculuğunun değil, yaşamının da dönüm noktalarından biriydi. Ailesi ve arkadaşlarıyla birlikte, yola çıkmak üzere hazırlık yaparken gerçekleşen beklenmedik olaylar, Smith'in gemiye ilk bindiği anda hayatını değiştirecek şekilde altüst olmasına neden oldu. Bu olay, bir kader satrancı gibiydi; karşısında oyun bitmeden kazanmak için fırsat bekliyordu.
Edward Smith'in kazanmak istediği hayaller ve hedefleri vardı. 1912 yılının Mart ayında, Titanik’in New York’a gideceği yolculuk planları arasında yer almıştı. Ancak, Smith’in gemide yer almasıyla ilgili bazı sorunlar başgösterdi. Ailevi sebepler, sağlık durumu ve finansal engeller, onu bu yolculuktan alıkoyan sebepler arasında yer alıyordu. Ancak, onu en çok etkileyen şeylerden biri, geminin güvenliği hakkında hep duyduğu anekdotlar ve efsanelerdi. Titanik’in “batmaz” olduğu, duyduğu her yerde yankı buluyor ve bu onun aklını kurcalıyordu. Bu yüzden tam uçağa binecekken, gemide yer almayı hayal ederken kaybettiği özgüveni onu daha da geri çekmişti.
İçinde bulunduğu durumun farkında olunan bir başka gerçek ise, Titanik’in sefere çıkarken son derece sağlam bir yapıya sahip olduğu düşüncesiydi. Ancak, bu geminin, üzerinde geldiği okyanusta büyük bir buzdağına çarpacağı herkesin aklında yoktu. Edward, kendi yaşamına dair aldığı bu kararların yanlışlığını derinlemesine hissetmeye başlayınca, belki de bu durumdan kendisini kurtaran bir şans olduğunu düşündü. Arkadaşlarının kendisine yüklediği güven ve Titanik'e dair yapmış olduğu tüm yanlış değerlendirmeleri bir kenara bırakmak zorunda kalıyordu. Bugün bile, Smith'in hayatta kalmasının ardında yatan sebeplerin nelere sebep olabileceği üzerine tartışmalar devam etmekte.
Titanik, trajedinin simgesi haline geldi ve Edward Smith’in de bu geminin yolcusuyken yaşadığı süreç, yıllar boyunca edebi eserlerde, filmlerde ve birçok belgeselde ele alındı. Hayatının ve varoluşunun sembolü olan bu olay, onun hayatında ciddi değişiklikler yaratmayı ve sorgulamaları beraberinde getirmişti. Fakat belki de onun en şanssız yolcusu olması, acı gerçeklerin açığa çıkmasına neden olmuştu. O, o gece hayatta kalmayı başaran birkaç kişiden biri olarak, belki de bir “kader” ile bu hatalı seçimden kurtuldu.
Sonuç olarak, Titanik faciası sadece bir geminin batışının ötesinde, insan yaşamlarının ve hayallerinin ağır bedelini ödediği bir olaydır. Bugün belleklerde Edward Smith gibi yolcuların anıları, karalamalarla, kurgularla ve gerçeğin sarmaladığı duygularla dolup taşmaktadır. O anların çok derin bir etkisi olduğu şüphesizdir. Zaman ilerledikçe, Titanik yolcularının hikayeleri sadece tren yolculukları ya da denizlerin belirsiz karanlıklarında kaybolan gemiler değil, aynı zamanda yaşamın ve kaybın evrensel öyküsünü temsil eder. Edward Smith’in şanssız yolculuğu, bize hayatın nasıl bir ironi ve karmaşa içinde düşündürdüğünü de göstermektedir.